Sunday 12 December 2010

American dream!



Geçenlerde vahşi bilgi çöplüğünde dolanırken Batman çizgi karakter ve yaratılan dünyanın  kentleşme ve amerikan rüyası banliyo yaşantısına olan katkılarından bahseden bir yazıya rastladım ve onca işim olmasına rağmen konu beni heyecanlandırdığından olsa gerek iş gücü bırakıp- ki zaten şu aralar tembellik yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorum- kafamdakileri henüz tam olarak toparlamadan  yazıya dökmeye karar verdim.
Amerikada 1900 lerin başı süperkahraman furyasının başladığı dönemde işler tamamen arz talep doğrultusunda piyasaya sunulmaktaydı.Türün arketipi olarak da tanımlanacak superman çizgi serisi DC comics tarafından piyasa sürüldükten bir kaç yıl sonra  tüm amerikada popüler kültür ikonu haline gelir. Çok geçmeden aynı şirket  yeni bir süperkahraman arayışına girecektir ne de olsa bu türün alıcı kitlesinin potansiyeli tahmin edilenin de üstündedir. 1939 yılında ise çizer Bob Kane  ve yazar Bill Finger'ın tasviriyle çizgi roman dünyasına yeni bir kahraman katılır:  Batman . Kısaca söz etmek gerekirse bu karakter varlıklı bir iş adamı olan Bruce Wayne’in alt benliğidir aslında. Çocukken sokakta annesinin gözleri önünde öldürülmesi Bruce’u bu tip suçluları ortadan kaldırmak için savaşan çift  kişilikli bir adama dönüştürmüştür. Batman’in  tarihsel geçmişiyle ilgili yazacak çok şey var kuşkusuz fakat benim anlatacaklarım  hikayenin geçtiği kurgu şehir Gotham’ın mekansal ,şehirsel öğelerinin sosyolojik olarak gerçek dünyada nelere işaret ettiği ile ilgili birtakım çıkarımlarda bulunmak.
Gotham şehri gerek çizgi romanda gerek ilk kez filme alınan burtonesk kurguda  gece, gündüz her daim karanlık bir şehir olarak tasvir edilir. Bu karanlık şehirde  bütün dükkanlar kapanır , insanların kendi kurallarını koydukları başıboş bir düzen peyda olur, ilkel dürtüleri ile hareket eden sosyopatlar sokaklarda kol gezer ; karanlığın çökmesi medeniyetin de çöküşünü simgeler. Mimar Charles Holland modernist, gıcırdayan ve buharlı  retro-futuristik bir kent imajı olarak tasvir ediyor Gotham city’i. Bu köhnemiş suç kentinin, ürkütücü yapısıyla o dönemlerde Amerikada nüveleri görünmeye başlanan suburban yerleşimleri için bir altlık oluşturduğu söylenebilir. kimilerine göre  kent merkezlerinin kokuşmuşluğunu anlatan ürkütücü senaryo içerik bakımından  new york city'nin distopik bir yansıması. Dolayısıyla böylesi bir ortamda toplumsal bilince yapılan baskılar ,insanların yeni yaşam alanları bulmasını gerektiriyordu ve dönemin kentleşme politikaları kent merkezlerinden kaçanlara bu yeni yerleşimleri işaret etmekteydi.(bizdeki 'gated community' lerin nasıl pazarlandığını hatırlayın.) Fakat burada ayrıca belirtmekte fayda görüyorum ki banliyo adı verilen konut yerleşimlerine tarihte  aslında çok daha eskilerde  ilk çağ yerleşimlerinde,sonraları ortaçağ kentlerinde rastlandığı biliniyor. Dolayısıyla banliyöler amerikada bu dönemde tam da bu yüzden çıkmıştır demek çok da doğru bi ifade olmaz. Fakat şu da bir gerçek ki modern kentlerde banliyoleşme hareketleri kent merkezlerinin sanayiye ayrılması ve yaşanılır alanlar olmaktan uzaklaşması sonucunda bir çözüm olarak sunuluyor. Banliyö olarak da bildiğimiz kent dışındaki bu yalıtılmış konut yerleşimleri için, orta sınıf amerikan ailesine üretimin ağırlıkta olduğu şehir merkezlerinden ,yeni tasarlanmış huzurlu, büyük bahçeli rüya yaşam alanlarına geçmeleri için  daha rafine yaşamlar  vaad eden bir nevi tekil kır evi anlayışının çoğullaşmış halidir de diyebiliriz. Kentli insan, modern yaşamın ve tüketim ilişkilerinin de gereği olarak artık daha kollektif bir yaşam kurgulamak zorundadır. Lewis  Mumford ise, ‘tarih boyunca kent’ kitabında bu mekanları 'toplumun elit kesimine ayrılmış yeşil gettolar' olarak tanımlar. Fakat herşeye rağmen o dönem kentsel dışa yayılma ile yeni yeni tohumlanmakta olan eğlence endüstrisi arasında gözle çok da net görülemeyen bir takım bağlantılar olabileceği gerçeğini de gözardı etmemekte fayda var. 

Gotham City değişiyor..

Konunun diğer bir ilgi çekici yanı Gotham City yaratılırken ilham alındığı düşünülen Amerikan kentleri ile ilgili. Gotham City bir çoklarına göre sadece New York ile özdeşleşen bir şehir değil. Yarım yüzyıldan fazla zamandır çizgi romanın sinema ekseninde de geçirdiği dönüşümler düşünüldüğünde Gotham kenti'nin geçirdiği evrim de kaçınılmaz olmuştur.. Örneğin Tim Burton un Batman‘inde şehir, daha çok gotik mimari unsurlarla bezenmiştir. Yapılarsa art neuvau ve art deco üslübunda biçimlenir. Ne var ki  bu biçimlenme Gotham City nin tarihindeki son değişim olmamıştır. 20. yy modern kentinin yeni malzemesi ve yeni strüktürünü izleyenlere sunmak için gotham kentinin  yıkıcı bir deprem geçirmesi gerekecektir.(destroyer adlı çizgi roman serisinde). Yeni gotham city  imajı ise bugünün ilk modern amerikan kentlerinden olan  şikago kenti ile benzerlikler gösterir. (ilginçtir şikago kenti de 1871 de geçirdiği bir yangın sonrası modernitenin en temel unsuruna uygun olarak ‘yeni’ den inşa edilmiştir. Aynı zamanda modern mimarlığın en mühim deney alanlarından biri olmuştur geçmişte ve hala da bu geleneği sürdürdüğü söylenebilir.) Hazır yeri gelmişken hayal gücünün ürünleriyle Gotham şehrine ve bilimum popüler kültür eserine ilham kaynağı olan, illüstrasyonları mimarlığına nazaran daha fazla değer görmüş önemli tasarımcı Hugh Ferriss’ten bir alıntı ;

Buildings like crystal. 
Walls of translucent glass. 
Sheer glass blocks sheeting a steel grill. 
No Gothic branch. 
No Acanthus leaf. 
No recollections of the plant world. 
A mineral kingdom. 
Gleaming stalagmites. 
Forms as cold as ice. 
Mathematics. 
Night in the Science zone.



Epeyce uzun bir döneme yayılan  bu değişim süreci son olarak Christopher Nolan’ın filminden (dark knight) de hatırlayacağımız gibi yeni biçine ulaşmıştır; yeni Gotham aydınlıktır artık. Cam ve çelik strüktürlü mega yapılarla çevrelenmiş  bu yeni kent , büyük ölçüde suçtan da arındırılmıştır.( yeni bölge savcısı asayişi düzene koymuştur.) 'Karanlık şehir' kavramı bundan böyle,  suçu, çürümeyi ve köhneleşmeyi anlatan eski bir metafor olarak kalacaktır. Fakat kentin evrimi devam etmektedir ve ilerleyen süreçte gerek sinemada gerek çizgi romanda neler olup bitecek doğrusu ben de merakla bekliyorum, izleyip göreceğiz.  

Saturday 11 December 2010

yetmişlik

kalabalıklararasındabizdenbirigibigillerden


Bugün otobüste yanıma oturan yaşlıca bi dayı bana elindeki iki gazeteden o esnada okumadığı diğerini uzatarak okumak isteyip istemeyeceğimi sordu kibar bi şekilde.yanında oturduğu kişiye o esnada yediği herhangi bişeyi uzatanı da gördüm  fakat bu ilk kez oluyordu. söylem de kibardı doğrusu ama böyle bi durumun nesi iyi olabilir diye düşündüm o esnada. bi anlık şaşkaloz bakakalıştan sonra  neyse ki toparladım. gazeteye şöyle göz ucuyla baktım bana uzattığı sabah, kendi okuduğu hürriyet idi. anlamsızca sırıtarak yok dedim teşekkürler. kulaklığımı takıp eylemime devam ettim. bi ara, gözüm onun okuduğu sayfalardan birine takıldı.bir habere..devletlü* ile ilgili bi şarkı yapmış ahmet şafak diye bir zat-ül tuhaf. şarkının adı yalnız kurt. ve bu zat, şarkısının devletlüü'yü  tanımladığını söylüyor. ve diyor ki “Yalnız Kurt, kalabalıklar arasında yalnız kalan bir idealistin duruşudur. Türkiye’ye özgü bir duruştur. Bu Yalnız Kurt duruşu, bireysel varoluş içinde, toplumsal sorumluluk demektir. Bu anlayışı en iyi temsil eden de Devlet Bahçeli’dir''.canım benim.derinleştik, hadi buyrun bakalım neler hatırladım..uzun bi aradan sonra bu anı tazece paylaşayım dedim.komikti...


*devlet bahçeli(matematikçi olan)