Friday 2 March 2012

Vaga estudiants 29F Barcelona*







Daha önce de söz etmiştim kıyıda köşede bir yerlerde bu şehirde güzel şeyler de oluyor diye..Bundan kastım  ülkenin içinde bulunduğu malum ekonomik bunalıma duyarlı ve buna karşı  birlikte hareket edebilen insanların oluşu ve seslerini duyurma çabalarıydı.
Bizim de yakından bildiğimiz ve çoğu zaman içinde bilerek ya da bilmeyerek bulunduğumuz öğrenci gösterileri ve direnişleri burada dün uzun zamandır planlandığı üzere gerçekleşti. Aylar öncesinden planlanan bu toplanmayı öğrenciler bir çok yerde 29 F olarak duyurdular. Gösteriler elbette ki aksiyon doluydu, olaylıydı. Ama benim için asıl ilginç olan gündelik hayattaki sükunetin hak arama mücadelesine söz konusu olduğunda nasıl da başkalaştığını, aslında görünen gerçekliğin ve algılanan şeyin ne kadar kırılgan olduğunu görmekti, bu sefer başka bir yerin bağlamından...


Mesele şu ki öğrencilerin bu direnişi göstermelerindeki sebep, kötü giden ekonominin faturasının öğrencilere harç zammı ve paralı eğitim şeklinde geri dönüşü. Bu sıkıntıların tek muhatabı elbette yalnızca öğrenciler değil fakat içlerindeki enerji ve yapabilme gücü diğerlerinin aksine bu kitleye aktif direniş gücü veriyor. Buna rağmen tıpkı yunanistanda olduğu gibi burada da gelecekten son derece umutsuz ve ''daha güçlü''  ülkelere ya da mümkün olan en batı(!) noktaya  kaçmak isteyen çok sayıda genç insan var. Yine de tüm bu olumsuzluklara karşı birarada  hareket edebiliyor olduklarını görmek bile yalnızca ''bir denklemin bileşenleri'' ya da başka ifadelerle adlandırılmaya çalışılan bir neslin sadece bu sınıflandırmayı yapanlara değil, herkese verebileceği bir umut olsa gerek.


* students' strike

Sunday 26 February 2012

La mutfak..

bizim kültürümüzde bir laf vardır başka bir yere gezmeye gidenlere geldikten sonra sorulmak üzere..yediğin içtiğini boşver gezdiğin gördüğünü anlat şeklinde salık veren. fakat aileden ayrı yaşamaya henüz başlayan ve yemek yapmanın artık zorunluluk olduğu bendeniz için işin mideyle olan bu kısmı pek de öyle esgeçilecek gibi değil..
ilk günlerde kalacak yer bulmanın sıkıntısı ve yeni bir yere adapte olma süreci çok kısa bir süre de olsa bir iştah kapanmasına sebep olmuştu bende. fakat evde yemek yapmanın ve mutfak alışverişinin zevkine varmaya başlayınca tüm ihtişamıyla geri döndü o iştah..
yemek yapmayı oldum olası sevmişimdir. özellikle herkesin sevemeyeceği ama birçok kişiye sevdireceğimi iddia ettiğim farklı tadların karışımından oluşan  yemekler hazırlamak son derece rahatlamış ve dingin bir ruh haline geçmemi sağlar. sadece yemeği tatmak değil onun yaratım süreci hangi malzeme hangisi ile birleşince nasıl bir tat alır a dair deneyimler hep yenisini yaptıkça üzerine eklemlenir. üstelik ne mimari proje yapma süreci kadar sancılı ne de sonuca dair belirsizlikler taşır. proje ortaya çıkarma sürecindeki kısırlık ve sıkıntılı ruh hali yemek yaparken de olmuyor değildir gerçi özellikle de kalabalık bir gruba hazırlanacak yemeklerde insanların beklentileri ile de birleşince işin içine güzel sunum gibi parametreler de dahil olur ki işte o zaman neredeyse mimari proje tadında işler yapmak adına biraz daha stres basıverir insanı. ama nihayetinde uzun uğraşlar sonucu çıkardığınız tabaklar keyifli sohbetler eşliğinde silinip süpürüldüğünde  geriye ne gam kalır ne tasa..
son zamanlarda benim için yemek yapmak en az burada yaşadığım diğer deneyimler ve keşifler kadar heyecan verici bir rutin. rutin diyorum çünkü malum biraz da bütçe planlama konusundaki gereklilikler beni buna zorunlu kılıyor. fakat şikayetçi olmak bir yana buradan kendime epey bir malzeme çıkarmanın peşindeyim. itiraf etmeliyim ki bu işin tek sıkıntılı çoğu zaman tek başına yemek zorunda olmak. hızlı yemek konusunda takıntıları olan ben, şimdi insanın tek başına yemek yerken nasıl da süreyi planlayamadığını aralarda neden es veremediğini daha net görüyorum bir yandan. eleştirel kişiliğime bir yanıt oldu adeta! tüm bu lezzetler yenilen yemekler efenim kaldırım üzeri kahve molaları filan birileriyle birlikte paylaşılınca daha bir anlamlı. elbette yalnız geçirdiğin vakitlerin ve bireysel anların keyfi lezzeti de bambaşka fakat iş mideye gelince onun neden sadece mideye ait bir ihtiyaç olmadığını daha iyi anlıyor insan..
buradaki gündelik hayata adapte olmanın ilk sinyalini zaten çok sevdiğim deniz ürünlerini daha sık tüketmeye başlayarak verdiğimi farkettim. envai çeşit deniz ürününden şimdilik sıklıkla somon pişirerek faydalanıyorum ama yakın zamanda katalan üsulü pişirme tekniklerini öğrenerek bu rutini renklendirmeyi planlıyorum.paella bile yapmak var kafamda. buradan gelecek olanlara duyurulur ki onları bekleyen sadece burada görülecek yerler tadılacak genel lezzetler değil naçizane benim elimden çıkacak füzyon(!) katalan tatlarıdır da aynı zamanda.şimdiden duyurulur!

Thursday 16 February 2012

¡ yo soy una extranjero

i yo no hablespañol. sanırım artık bir dil kursuna başlamak iyi olacaktır diyerek önceki gün okulun dil kursuna kaydolmak için Universitat'da yer alan ana kampüse gittim. ve fakat benim gibi dil öğrenmek için gelenlerin hepsinin kayıt alan kadınla ispanyolca konuşabilmesine ne demeliydi peki ¿ italyanları saymıyorum tabi. bir de üstüne bizdeki proficiency sınavına benzer bir test yapıp ona göre sınıfları belirleyeceklerini söylediklerinde şöyle bir yutkunarak bana verilen sınav kağıdına boş gözlerle bakmaya başladım. hmm evet bu kulağa daha hoş geliyor c şıkkı olsun şeklinde uzunca bir sallayış seansı sonunda kağıdı verdim ilgiliye. bilimum test teknikleri, yukarıdan aşağıya ahenkli boşluk doldurma konusunda aldığımız eğitimin de yardımıyla uzun uğraşlar sonucu testi tamamladım. sanki herhangi bir fikrim varmışçasına bütün soruları ciddiyetle okuyup destekli sallama çabamın sonucunda farkettim ki herkes gitmişti bir ben kalmıştım. kadın da şaşkın gözlerle sen bu dili bilmiyordun madem neden bu kadar sürdü dercesine bir bakış attı bana sonrasında( beden dili!) akşam durumu anlattığım ev arkadaşım Yivonne sağolsun yarından tezi yok sana bir el atmak lazım diyerek neyse ki bir nebze rahatlattı beni. sanırım biraz pratik yapacağıız..teze mi odaklanayım gezmeye mi derken ispanyolca öğrenmem gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kalmak biraz sarsıcı oldu evet ama biraz biraz başlayınca çok da zorlanmayacağımı hissettim. gerçi ''çoook kolay canım ispanyolca öğrenmek hemmen kaparsın zaten !'' diyenlere buradan bir kez daha selam ederek derim ki kazın ayağı pek de öyle değil , duyurulur.

Tuesday 14 February 2012

90'larda kitsch olmak

90lar saç ve kıyafet modasından bir seçki başlığını atmamdaki yegane sebep özlemimi giderici manipülatif bir yanılsama yaratmak sadece. tiplerin komikliği ve yüzlerindeki şaşkın ifadenin de tuhaf bir yanı yok. sadece dönem hakkında biraz fikir vermek amaç. efendim örneğin puantiyelerin geri dönüşü tesadüf değil. bakınız ne kadar da hoş. annemciğime de pek yakışmış.. bu arada dişleri daha önce dökülmüş olan yani sağdaki ben oluyorum. görüldüğü üzere sadece aynı genetik kodu paylaştığı halde tektipleştirilen pek çok talihsiz insanın aksine bizimkilerin giyim konusunda bu tektipleşmeye karşı gösterdiği hassasiyetten burada huzurlarınızda tekrar övgüyle söz etmek isterim.. her ne kadar kitchleşme konusunda fevkalade yerinde bir örnek de olsa yine de gurur duyuyorum!! şimdiden özledim sizi...

akdeniz_yer

nihayet! başka bir şehirde bir hayat sürmeye çalışmanın neye benzediğini anladığım zamanlardayım. daha çok yeni sayılır. öyle ki geldiğim günden beridir durumu idrak etmekle o hayata uyum sağlamanın hızlıca harmanlandığı o ilk hafta çabucak geçiverdi işte.. ne halde olduğumu ve neler yaptığımı merak edenler için o hengamenin içinde kısaca hayatta olduğumun bilgisini verip geçiyorum fakat durum o kadar da basit değil. bilemiyorum belki de basittir..
uzaktan dünyadaki her şeyi bir an önce içine alıp hüpletmeyi bekleyen bir anlayışın sarmaladığı bizim gibi ölümlülerin merakla görmek istediği bir yer burası. ama sadece kısa bir süreliğine.. katalan sanatın görmek ya da gaudi ve miro ile tanışmaksa niyetin o zaman bastığın yere, attığın adıma dikkat etmen şart. ya da en iyi tapas nerede yenir geri döndüğünde anlata anlata bitiremeyeceğin bir lezzet şöleni ise tatmak istediğin zamanını iyi ayarlayıp kendine acil olarak gidilmesi mutlak yerler listesi yapman gerek.. 
fakat ya o şehirde tüm bunlardan uzakta yalnızca yaşamaksa niyetin..sokakların arasında kaybolmayı vakit kaybı olarak görmeden bilmediğin yerlere girip görmediğin sokaklara dalarak karşında aniden bitiverir tüm bu görmek için can attığın yapılar..sen sadece önünden geçip gidersin nasılsa her gün göreceğin o yerlerin önünden.
sagrada familia'nın kulelerinin vinçlerin arasından görünerek selam ettiği sokaktan her gün geçip evine giden bendeniz için artık burası bir durak noktasından çok daha öte bir yer. öyle ki çantamdaki fotoğraf makinesine iştahla sarılmama engel oluyor bu kalıcı olma durumu..daha ziyade son derece dingin bir vaziyette öylece gözlemleyip geçiyorum. aklımda kalan imgeler imajlar yeterli benim için. dosdoğru bir kadraj yakalamama gerek yok insanlara evet ben oradaydım demek için.. öylesine kareler parçacıl kadrajlar var hep kafamda. tabi bir de şehri içselleştirmek(!) aynı yerden 7 seferden fazla geçmek o kadar değerli bir his ki. sekizinci geçişinde artık  oralı olduğunu bilmenin hazzı başka ne ile değiştirilebilir sanki hiç bilemiyorum..yapacak onca şey görecek tonla yer var evet lakin acelen yoksa şanslısın.